Online Devil

"Devil May Cry da şu anda" "kişi online"

29 Haziran 2011 Çarşamba

THE GRYPHON RIDER 15

ESKİ KRALLARIN ODASI


Elf askerlerin korumasında biraz uyuduktan sonra Justin artık eski dostu Hitokiri’ yi ziyaret etmemin zamanı geldiğini düşünerek ormana doğru ilerledi. Ormanda Hitokiri ’yi ararken yine griffon onun ardında bitmişti. Artık bu duruma da alışan Justin iki metrelik dev yaratığı bir anda arkasında görmekten korkmuyordu. Vincent’ ın planını Hitokiri' ye anlatan Justin işler karışırsa griffondan arkalarını kollamasını istedi. Şüphe çekmemek için topladığı odunlarla gelen Justin ateşin başına oturdu ve ateşi canlandırmaya çalıştı.

Sabahın ilk ışıklarıyla Vincent uyanıp elf konağının kalıntılarını bulmak için haritalarının yardımıyla yola çıktı. Elf askerleri Vincent ve Justin Madernok adasında kafasına göre gezerken yalnız değillerdi aç gözlü ve sinsi korsan Tilnar tarafından takip edilmekteydiler. Biraz araştırmanın sonunda Vincent ve adamları tarihi elf konağını buldular.konağın kalıntıları bütün ihtişamıyla eskiden de olduğu yerde durmaktaydı.

Vincent kraliyet odasının olduğu yer altı mahzenine girebilmek için kapıdaki kraliyet armasının üzerindeki yap bozla oynamaya başladı. Yaklaşık yarım saatin sonunda kapı büyük bir gürültüyle açıldı. Kapıda iki elfi nöbetçi olarak bırakan Vincent kalanlarla birlikte yerin altındaki labirente indi. Bilmeyen biri için kaybolmanın çok kolay olduğu bu labirentte Vincent sayesinde ustaca ilerleyen grup sonunda eski elf krallarının zırhları, kalkan ve kılıçlarıyla aydınlanan kraliyet odasına gelmişti. Armadillo zamanına ait olan yıllıkları ve Vincent’ ın aradığı parşömenleri buldular. Buldukları belgeleri çantalarına doldurmaya başlayan Justin ve Vincent elf askerlerin komutanının emriyle donup kaldılar. İkili bir anda askerlerce kuşatılmış ve boyunlarına dayalı birer mızrak bulmuşlardı. Böyle bir şeyi bekleyen Vincent şaşırmazken Justin o anda Vincent’ a daha önce güvenmesi gerektiğini anlamıştı.

Gücü ve denetimi elinde bulunduran komutan bu gücün verdiği sarhoşlukla birazdan öldüreceği kişilere kralının kurnazca planlarını anlatıyordu. “ Kral uzun zamandır Armadillo’ nun soyundan gelen Ramidor oğlu Vincent’ tan kurtulup krallığının istikrarını artırmak istiyordu. Bu uydurma görevle kızına aşık gözlerle bakan seni de aradan çıkarmak istedi pislik insan. Sizi öldürdükten sonra parşömenler ve diğer her şeyle birlikte odayı ateşe vereceğiz böylece görevimiz tamamlanmış olacak. Yani bu görevdeki rolün sadece ölmekti insan bunu başarabilirsin sanıyorum.“ dedi.

Şok olan Justin kendisine bu kadar iyi davranan kraldan böyle adice bir plan beklemiyordu doğrusu. Toz pembe hayalleri suya düşen Justin ölümünü beklemeye başlamıştı. Ancak Vincent aynı fikirde değildi ve belindeki kemerden yeşil bir sıvıyla dolu olan iksir şişesini yere bıraktı. Kırılan şişedeki sıvı anında buharlaşarak odaya doldu ve elf askerler bir bir yere yığıldılar. Olanlara şaşıran Justin “ Sürprizlerle dolusun elf prens.” dedi. Vincent kendinden emin bir tavırla “ Bunca zaman korumalarıma güvenerek hayatta kaldığımı sanmıyordun herhalde.” dedi.

Vincent odadaki belgelerin kalanlarını toparlarken Justin’ de üzerinde griffona binmiş zırhlı bir adam kabartması olan bir kılıcı almasının kimseyi kızdırmayacağını düşünerek soygunculuk yapıyordu. Biraz duraksadıktan sonra Justin “Gazdan ben neden etkilenmedim ?” diye sordu. “Çünkü su matarana panzehir koymuştum.” dedi Vincent. Justin “Yani su içmesem şu anda ölü olduğumu söylüyorsun değil mi ?” deyince kahkaha atan Vincent “ Hayır sadece iki gün süren uzun bir uyku uyuyacağını söylüyordum.” dedi. Ne kadar rahatladım bilemezsin diyen Justin şimdi ne yapacaklarını bilmez vaziyette odadaki eşyaları inceliyordu.

Ramidor’ un oğlu Vincent’ a nasihatidir : “ En iyi korumaların cesur yüreğin ve kılıçlarındır evlat, onlar ki her zaman sadık ve göreve hazırlardır.”

28 Haziran 2011 Salı

THE GRYPHON RIDER 14

MADERNOK ADASI


Kaptan Ronark’ ın komutasındaki Nornad yolculuğunun sonlarına gelmek üzereydi. Kara görünmüştü elf askerler ve Justin karaya çıkma hazırlığı yapıyorlardı. Justin bu yorucu deniz yolculuğundan sonra tekrar karaya ayak basmanın güzel olacağı düşüncesindeydi. Ne de olsa iki gündür denizde ıslak tahtalardan başka bir yere basmamıştı.

Vincent ise haritalarını ve tarihi kayıp parşömenler hakkındaki bilgileri son bir kez gözden geçiriyordu. Melonon’ un haberi olmadan o eski parşömenleri bulmalı ve elflerin gizli tarihini öğrenmeliydi. Yıllarca kralı ikna etmeye çalışan Vincent bir sonuç alamayınca bir gezi yalanı uydurarak Melonon’ dan yeterli sayıda olmasa da bir miktar asker alabilmişti.

Eskiden elflerin kontrolünde olan Madernok adası yaşanan isyanlar ve bunu takip eden savaşlar sonunda elf kontrolünden çıkmış katillerin, hırsızların ve korsanların sığınağı halini almıştı. Ancak eski elf konağının kraliyetin bildiği gizli bölümlerinde eski elf tarihi ile ilgili çok değerli bilgi ve dökümanlar yer alıyordu. Armadillo’ nun krallığının son dönemlerinde kaybedilen adayı geri almaya hiçbir kral çalışmamıştı zaten Armadillo’dan sonraki kralların temel amacı elindeki toprakları savunmak olmuştu. Elf imparatorluğunun o eski ihtişamı büyük kral Armadillo’yla birlikte yok olmuştu. Krallığa ne olduğuyla ilgili gerçekler o parşömenlerle gizliydi ve Vincent ömrünü adadığı bu işte ilk kez sona bu kadar yaklaşmıştı.

Vincent daha önce birçok elf yerleşimini gezmiş ve o belgeleri aramıştı ancak hiç birinde kayıp parşömenlere ve Armadillo’nun o yıllardaki yıllıklarına rastlayamamıştı. Geriye sadece Madernok kalmıştı korsanlar ve hırsızların adası. Vincent konağın yağmalanmış olmasını bekliyordu ancak kraliyet odalarına kraliyetten olmayan hiç bir korsanın giremeyecek olmasına güveniyordu.

Ronark ve mürettebatı sandalları indirip Vincent Justin ve yirmi elf askeri kıyıya bıraktılar ardından erzaklarını yenilemek ve dinlenmek için yakınlardaki bir koya doğru yelken açtılar. Kıyıya ulaştıklarında Vincent Justin ‘in yanına yaklaşarak “Sana güvenebilir miyim savaşçı?” dedi. Artık bu gizemli adamdan beklenmeyeni beklemeye alışan Justin eskisi kadar şaşırmamıştı. “ Evet halkım arasında güvenilir bir insan olarak bilinirim. Konu nedir? ” dedi.

Vincent hayatının çalışmasını Justin’ e anlattı. Justin böyle bir prensin hayatını halkının tarihine adamasına şaşırmıştı. Kendisi böyle bir şeyle uğraşmazdı bile. Ve Vincent’ a içten içe saygı duyarak “Yanındayım zaten bu bir seyahat görevi olsa çok canımız sıkılırdı.” dedi. Vincent güvenebileceği birini bulmanın verdiği sevinçle gülümsedi ve ekledi. “Bu adada kendinden başkasına güvenme genç dostum benim için bu görevin başarısı her şeyden önce gelir yani bana bile güvenme.”.” Bunun üzerine biraz gerilen Justin askerlere görevi açıklamayı düşünmüyor musun?” diye sordu. ”Onlar Melonon’un askerleri ve seyahatte olduğumu sanmalarını istiyorum bu belgelerde her ne varsa Armadillo’dan sonraki tüm krallar olayın üzerini örtmeye çalıştı.” dedi Vincent.

Kafası karışmış olan Justin gece için kamp yeri seçerken eski parşömenlerin bulunması halinde Vincent’ ın mı yoksa Melonon’ un mu tarafında olacağını bilemiyordu. Vereceği kararı parşömende yazanlar etkileyecekti. Şu an yapacağı seçim sevdiği kadının babasından yana olurdu ama Justin Vincent’ ın sözlerinde yalan görmüyordu bu da onu çelişkiye sürüklüyordu. Justin sonunda olayları akışına bırakmaya karar verdi ve kamp hazırlığına başladı.

Korsan özlü sözüdür : “ Bilmediği sularda yüzen balığı bekleyen tek tehlike köpek balıkları değildir.”

27 Haziran 2011 Pazartesi

THE GRYPHON RIDER 13

VINCENT'LA KONUŞMA


Justin, Vincent ve elf askerlerden oluşan grup adeta bir ölüm sessizliği içerisinde ilerliyorlardı. Ara sıra elf askerler arasındaki şakalaşmalar olmasa grubun ormanlardan geçmekte olduğunu kimse fark edemezdi. Justin hayatının en büyük hatasını yaptığını düşünürken kılıçlarıyla oynuyordu. Vincent belirli periyotlarla arkasına dönüp umursamaz bir tavırla Justin’i ve elf askerleri kontrol ediyordu. Bir şeyler bekler gibi yaptığı bu hareketler Justin' in dikkatini çekmemişti. Çünkü o sırada sıkıntıdan patlamak üzereydi.

Sıkıcı yolculuk sonunda sona ermişti; grup Sunadillo ormanının sonunda demirlemiş olan Nornad adlı elf gemisine ulaşmıştı. Geminin kaptanı Ronark adında yarı elf yarı insan bir melezdi. Kaptan olmak için genç bir görünümü vardı. Kocaman bir gülümsemeyle yolcularını karşılıyordu. Justin aradığı sıcaklığı sonunda bulmuştu saatlerdir tek kelime bile etmeden elflerle yol alıyordu ve daha Vincent dışında hiç birinin isim bilmiyordu. Savaş alanında tek başına olacağını anlayan Justin en azından Hitokiri’ ye güvenmek istiyordu.

Vincent kendisi için ayrılan kamaraya giderken askerlerde kamaraların önünde ve geminin stratjik notalarında şimdiden konumlarını almışlardı. Justin ise yeni tanışmış olduğu kaptan Ronark’ la av maceralarını paylaşıyordu. Yolcularının gelmesinin ardından kaptan Ronark’ ın emriyle Nornad Madernok adasına doğru tam yol ilerlemeye başladı. Kaptanla uzun süren bir sohbet ve akşam yemeğinin ardından Justin elf konağının ve Elanesse’in olduğu yöne doğru uzun uzun baktı. İçerisini kaplayan hüzünden kendini alamıyordu. Biraz olsun rahatlamak için gökyüzüne doğru baktı orada bir yerlerde Hitokiri’ nin kanat çırpmakta olduğunu biliyordu.

Bu sırada Hitokiri çoktan Madernok adasına ulaşmış ve ormanın içerisinde kendisine geçici bir sığınak hazırlamıştı. Kıyıda gördüğü korsan gürühu onu endişelendirse de şu anda bir tehdit oluşturmuyorlardı. Avladığı bir tavşanı midesine indiren Hitokiri yüz üstü bıraktığı sürüsünü düşünse de yeni dostuyla maceraya atılmaktan memnun bir şekilde hazırladığı yuvada dinlenmeye çekildi.

Hava kararmaya başlamıştı Justin hala güvertede gökyüzünü seyrediyor Mendre’ deki insanlarını Sunadillo’ da bıraktığı elf kızını düşünüyordu. O sırada Vincent sessiz bir şekilde Justin’ in yanında bitmişti. Soğuk tavırları ve ukalalığının yarattığı imajdan beklenmeyen sıcak bir gülümsemeyle Justine bakıyordu ve yine sessizliği bozan Vincent oldu. “Onu seviyorsun değil mi ? ” diye sordu Justin’ e beklemediği bir adamdan beklenmedik zamanda gelen bu soruyla şaşkına dönen Justin Vincent’ ın eline bir koz vermemek ve olayı anlamak için “Kimi ?” diye sordu. “Prenses Elanesse” dedi muzip bir gülümsemeyle Vincent. Biraz utanmış bir vaziyette “Her kurtardığım kıza aşık olmayacak kadar onurlu bir savaşçıyım.” dedi. Sesli bir kahkaha atan Vincent çok eğlenmişe benziyordu. Bir anda ciddileşerek “Onu sevdiğin belli onurlu savaşçı ve eğer hayatta kalmak istiyorsan sana şimdilik kral Melonon' a dikkat etmeni ve Sunadillo' ya geri dönebilirsen Elanesse' ı sonsuza kadar unutmanı öneririm.” dedi ve reverans yaparak kamarasına çekildi.

Justin yıldızlara bakarken; Vincent’ ın amacının ne olduğunu ve Justin’ in gayet iyi anlaştığı kralı neden kötülediğini anlamaya çalışıyordu. Kamarasına çekilen Justin yatağında kendisine çok iyi davranan Melonon’ u ve güzeller güzeli kızını düşündü. Ve Vincent’ ın ne demek istediğini anlayamadı. Sonunda her şeyi boş verip yarının ona getireceklerini görmek için uykuya daldı.

Bir elf atasözü der ki : “Aya pençeleriyle ulaşmaya çalışan bir köpeğin ulaşacağı tek yer ayın sudaki yansımasıdır.”

26 Haziran 2011 Pazar

THE GRYPHON RIDER 12

GARİP BİR GÖREV


Sabahın ilk ışıklarıyla hazırlıklarına başlayan Justin çok az uyumuştu, artık hazırdı ve kapısını çalacak olan hizmetçiyi bekliyordu. Justin’in bu bekleyişi fazla uzun sürmedi. Kralın baş hizmetkarlarından olan Elentar kapıyı çaldı ve içeri girdi. Masanın üzerine kraliyet mührüyle mühürlenmiş bir parşömen bırakıp kahvaltının hazır olduğunu söyledi ve reverans yaparak odadan çıktı. Justin Elentar odadan çıkar çıkmaz hemen parşömene sarıldı ve hızla okudu. Özellikle kraliyet mührünün hemen altında Melanon’a ait olan notu tekrar tekrar okudu. “ Bu görevi kabul etmenize ben kral Melonon ve kızım Elanesse çok müteşekkiriz. Başarıyla görevi tamamlamanızı dilerim.”

Justin Elanesse’in adının geçtiği notu tekrar tekrar okuyup sonunda hazırladığı çantasına koydu. Okuduğu kadarıyla görev o kadarda zor gözükmüyordu. Klasik bir bebek bakıcılığı göreviydi. Kralın oğluyla birlikte tahtta hak iddia edebilecek tek insan olan prens Vincent’ı yolculuğu sırasında yirmi elflik koruma birliğiyle beraber koruyacaktı. Justin bu görevin formalite icabı olduğunu anlamıştı. Kral kızını kurtaran adama minnettar kalmış ve kolay yoldan para kazanması için böyle bir yola baş vurmuştu. Ya da en azından Justin böyle düşünüyordu. En azından birazdan tanışıcağı prens Vincent’ ın iyi bir elf olmasını diledi.

Kahvaltı masasındaki yerini çoktan almış olan Vincent soğuk bir selamla karşıladı Justin’i gayet gizemli bir kişiliği vardı. Diğer elflerin aksine güzel yüzünü ve ince hatlara sahip bedenini sergilemiyordu. Yüzünün yarısını örten kırmızı bir pelerin giymişti ve alnınıda kırmızı bir bantla örtmüştü. Kahvaltı masasında bile belindeki usta işi iki hançeri ve içinde renkli sıvılar olan iksir şişelerini çıkarmıyordu. Ve etrafını derin bir şüpheyle süzüyordu. Justin hal ve hareketlerinden Vincent’ın pek de korunmaya ihtiyacı olmadığı sonucunu çıkarmıştı.

Kral Melonon’un oğlu Tramanon tahtın yasal varisi konumundaydı ancak Vincent istediği zaman tahttan hak iddia edebilcek bir konumdaydı; çünkü direkt olarak büyük kral Armadillo’nun kanından geliyordu.

Justin tekin olmayan bir prens ve yirmi kişilik bir elf birliğiyle beraber havadaki Hitokiri’nin gözetiminde Sunadillo ormanından ayrılıp daha önce hiç görmediği Madernok adası ve ordan da Tramazon çayırına gidiyordu.

Tanışmanın ardından Justin odasına eşyalarını almak için gidiyordu ki baş hizmetkar Elentar kucağında ince elf işçiliği bir zırh ve iki kılıçla çıkageldi. Justin gereksiz görmeye başladığı göreve böyle bir zırh ve güzel kılıçların eşlik edeceğini görünce o kadarda kötü olamaz dedi içinden. Zırhı giyen ve kılıçlarını kınına yerleştiren Justin çantasını da alıp salona doğru harekete geçti.

Salonda Vincent ve yirmi asker hazır bir durumda bekliyorlardı yine en sona Justin kalmıştı ve bu artık sinirlerini bozmaya başlamıştı. Kral Melonon ve kızı Elanesse onları yolcu etmek için salondaki yerlerini almıştı. Justin birkez daha Elanesse doğru baktı elf kızı Justin’in aptal bakışlarına sıcak bir gülümsemeyle karşılık verdi. Justin zırhının içinde gerçek bir kral gibi görünüyordu ancak bunun pek de farkında değildi. Hatta Vincent' tan daha çok bir elf prensine benziyordu. Alkışlar çığlıklar ve kutlamalar eşliğinde Justin prens Vincent ve yirmi elften oluşan grup onları Madernok adasına götürecek gemiye doğru harekete geçtiler. Justin'in aklındaki tek düşünceyse Elanesse'in gülümsemesiydi.

Ulu griffon Hoenheim'ın sözüdür. "Bir elfe ve sürü dışından herhangi birine güvenmeniz ölümünüzle eşdeğerdir."

THE GRYPHON RIDER 11

ELF KONAĞI



Sunadillo konağının kapılarından sorgusuz sualsiz geçişlerine hala saşırmakta olan Justin'in şaşkınlığı Elanesse'ı görenlerin saygıyla eğilmesiyle iyice artıyordu. Tam dayanamayıp kafasındaki soruları sormaya hazırlanan Justin üzerinde kraliyet arması bulunan kapıların Elanesse'ın önünde açılmasıyla iki kat şok oldu ve onun kralın bir yakını olduğu kanısına vardı beklemeye devam etti. Beklediği cevaplar Lord Melonon'un gelişiyle önüne serilmişti.

Elanesse sekizinci elf kralı Lord Melonon'un kızı ve elflerin prensesiydi. Bu gerçeği öğrenen Justin büyük bir şok daha yaşadı. Ancak tabi ki bunu kimseye hissettirmemeye çalışıyordu. Ogrelerin elinden kurtardığı kızın prenses olduğunu öğrenen Justin bir anda kendisini Elanesse'ın yanında değersiz bir kolcu gibi hissetti. Fakat unuttuğu bir nokta vardı şu anda kendisi insan ırkının kayıp prensiydi. Bunu kendisine hatırlatarak teselli bulmaya çalıştı ancak hiç bir zaman prens gibi davranmamış biri için bu pek de kolay değildi.

Justin ve Elanesse kraliyet salonuna gelip Elanesse olanları anlattığında başta Lord Melenon ve vasfını bilmediği birçok elf Justin'e teşekkürlerini iletti. Gerçek kahramanın kim olduğunu bilen Justin sahte kahraman olarak pek sevinemiyordu. Bugün yaşadığı en garip günler listesinde başı çekerdi. Lord Melonon kendinden emin duruşu ve tok sesiyle bu gece kızını kurtaran adam Justin'in şerefine bir şölen düzenleneceği emrini verdi. Hizmetkarları büyük bir telaş sardı ve kraliyet salonunu terkettiler. Olayların gelişiminden memnun olan Justin ise Elanesse'ı daha fazla göreceği için mutluluk duyuyordu.

Akşama kadar kendisine tahsis edilen odasından elf yapılarını ve talim yapan savaşçılarını izledi akşam olduğunda kendisine getirilen kıyafetleri giyerek salona inen Justin Melonon'un yanında oturmakta olan elf kızına bakarken hissettiği duygunun aşk olduğunu o hariç salondaki herkes anlamıştı. Melonon karısı Melena'nın ölümünden sonra kızına karşı aşırı korumacı olmuştu. Ve yıllar Melenon'un baba sevgisinden çok koruma duygusunu geliştirmişti bazen bu koruma dürtüsü korkutucu boyutlara varabiliyordu. Justin'in salona girerken ki bakışı Melonon'un da gözünden kaçmamıştı ve Justin’den nefret etmesine yetmişti bile. Justin hiç bir şeyden habersiz şölende eğlenirken kurnaz kral Melenon çoktan kafasında Justin'den kurtulma planları yapmaya başlamıştı.

Melonon hemen bu gece planını başlatacaktı. Şölen dağılmak üzereyken Justin'e doğru çarpık bir gülümsemeyle ilerleyen Melonon: "Kızım Elanesse'ı kurtararak cesaretini kanıtladın genç savaşçı sana sonsuzadek minnettarız eğer kabul edersen sana bir görev vermek isterim." dedi. Melonon'un samimiyetinden bir an bile şüphelenmeyen Justin "Vereceğiniz görevi yerine getirmekten onur duyarım lordum."diyerek ne olduğunu bile bilmediği görevi kabul etti. Melonon Justin'e yarın sabah uşaklarından birinin gelip ona görevini açıklıyacağını bu gece iyi dinlenmesini söyleyerek odasına çekildi.

Geceyi uykusuz geçiren Justin yarın kendisine verilecek görev yerine Elanesse'i düşünmekten kendini alıkoyamıyordu. Gecenin ilerleyen saatlerinde kanatlı dostu Hitokiri'yi bulmak için ormanın derinliklerine doğru ilerlerken Hitokiri ani bir hareketle Justinin arkasında bitti.

Hitokiri'ye heyecanla yarın alacağı görevi anlatan Justin kanatlı dostunun onun kadar heyecanlı olmadığını görünce şaşırdı ve belkide elflerle olan geçmişinden dolayıdır dedi. Ancak Hitokiri'nin sorduğu soruyla aklı başına geldi. "Görevin ne olduğunu bilmeden mi kabul ettin? ne kadar ustaca seni daha akıllı biri sanmıştım Justin.". Kızını kurtardığı kraldan çok da zor bir görev beklemeyen Justin Hitokri'yi yarın bilmediği göreve hazır olması için uyararak görevi nasıl olsa yarın sabah öğreneceğim diyerek odasının yolunu tuttu.

Cüce bilgelerinin sözüdür: "Çekicini kırmak istemiyorsan ne olduğunu bilmediğin cevhere vurma."

THE GRYPHON RIDER 10

UZUN YOLCULUK


Akşam olmak üzereydi. Yaşadığı korku dolu günün yorgunluğuyla Elanesse şimdiden uyumuştu. Kızı seyretmekte olan Justin duyduğu dışarı gel sesiyle irkildi. Hitokiri'ye ait olan sesi tanıdı ve yuvadan dışarı adımını attıp kayalıklarda uzanmış yıldızları seyretmekte olan yeni dostunun yanına gitti. Justin ilk olarak Hitokiri'ye yaptıkları için teşekkür edip şimdi ne olacağını sordu.

Hitokiri " Artık patron sensin bir elf kızı ve sürgün bir griffonla ne yapmak istiyorsan onu yapacağız" dediğinde Justin şaşkına dönmüştü. İlk şaşkınlığı atlattıktan sonra Justin " Dostlar arasında patronluk olmaz. Elanesse'i elflerin konağına götürmeliyim bu yolculukta bana yardım etmenden onur duyarım." dediğinde herşeyinden vazgeçmiş olan Hitokiri dostluk denen daha önce yaşamadığı bir şey kazanmıştı. Hala griffonların mahremiyetine saygı gösteren Hitokiri geceyi geçirebileceği bir yer aramaya giderken. Justin buna saygı duyup tek başına yuvaya doğru yürüdü.

Sabah olduğunda Elanesse'in çığlıklarıyla uyanan Justin kızı teselli etmek için uzun süre uğraştı. Yaşadıklarından sonra kızın kabuslar görmesi şaşılacak bir durum değildi. Justin mutlu haberini vererek onu sakinleştirmeyi başarmıştı. Bugün öğleden sonra Justin ile birlikte Sunadillo ormanındaki elf konağına doğru yola çıkacağını öğrenen kız sevinçle Justin'e sarılmıştı.

Eskiye nazaran daha rahatlamış görünen elf kızı yolculuk hazırlığı için Justin'e büyük bir özveriyle yardımcı oluyordu. Justin yolculuk için biraz avlanırken Elanesse'da su mataralarını doldurmuş ve yolculuk çantalarına gereken malzemeleri koymuştu. Justin iki tavşanla avdan döndüğünde Elanesse tüm hazırlığını tamamlamıştı. Başlarına geleceklerden habersizce hazırlıkları bitmiş olan ikili yola koyuldular. Bu sırada güvenli bir yükseklikte olan Hitokiri yollarına çıkabilecek tehlikelere karşı tetikteydi.

Yolculuk olaysız devam ediyordu. Bunda Hitokiri'nin payıda yok değildi. Hitokiri Justin'in önüne çıkacak beş ogrelik bir devriye grubunu yok etmişti. Justin bu devriyeden arta kalanları görüp gökyüzüne doğru iyi iş kartal kafa diye bağırdığında neler olduğunu anlayamayan Elanesse şaşkınlıkla Justin'e bakıyordu.
Akşam olmuştu ve nerdeyse yolu yarılamış olan ikilinin moralleri yüksekti. Elanesse’ten rahatça uyumasını isteyen Justin kendi yatağını hazırlıyordu kimsenin nöbet tutmadığı bir ormanda nasıl olurda rahatça uyunabilirdi. Elanesse bu savaşçının nasıl bunca zaman hayatta kaldığını merak ediyordu doğrusu.

Hitokiri sayesinde olaysız bir yolculuk geçiren çift Sunadillo ormanındaki elf konağının kapılarına kadar gelmişti. Elanesse'ı gören muhafızların sorgusuz sualsiz sevinçle kapıyı açmalarına şaşıran Justin ilk defa kızın önemli birinin kızı olduğu fikrine kapılmıştı. İlk defa Justin Elanesse'ın babasını merak ediyordu. Peki acaba kimdi bu Melonon...

İnsan atasözü der ki : "Elfler kibirden,Cüceler açgözlülükten,ogreler nefretten,insanlarsa aşktan burunlarının ucundaki gerçekleri göremezler."

THE GRYPHON RIDER 9

ELF KIZI



Elf kızı uyandığında bir mağrada olduğunu anladı ve onu kaçıran ogreleri aradı. O sırada gözü kurtarıcısı olan insana kaydı ve bir anda bir rahatlama yaşadı. Bu sırada başı dönerek uyanan Justin bulanıkta görüyor olsa iki gündür kaldığı mağarayı hatırlamıştı. Muhtemelen işi eline yüzüne bulaştırmıştı ve Hitokiri onu kurtarmıştı. Justin bu iki günde krallıkta geçen yaşamından daha fazla eğlence bulmuştu ve bu kayıp hayatı hoşuna gitmeye başlamıştı.

Justin gümüş rengi dalgalı saçları ,masum yüzü ve gece gibi karanlık gözleriyle kendisine bakmakta olan elf kızından gözlerini alamıyordu. Elf kızı bir anda Justin'e sarılıp ağlamaya başladığında Justin'in kalbinin derinliklerinde daha önce hiç hissetmediği bir duygu filizlenmişti. Justin o andan daha mutlu olamazdı. Justin kızı teselli edip sakinleştirdi ve karşısına alıp olanları anlatmasını istedi.

Elf kızı " Adım Elanesse Lord Melonon'un kızıyım." dedi ve iki korumasıyla ormanda gezintiye çıktığını gezi dönüşünde ogrelerin saldırısına uğradıklarını anlattı. Ve yine Justin'e binlerce kez teşekkür etmeyide ihmal etmedi. Justin Elanesse'a bakmaktan kendini alamıyordu. Bu eşsiz güzellik karşısında adeta büyülenmişti.

Elanesse meraklı gözlerle Justin'e bakıyoru ve Justin kendini tanıtma sırasının ona geldiğini anladı. Mecburen yalan söyleyecek olan Justin " İsmim Justin ve kendi halinde yaşayan gezgin bir savaşçıyım." dedi. Yuvanın dışında durmakta olan Hitokiri bunu duyduğunda neredeyse gagasıyla gülümseyecekti.

O sırada gökyüzünde Riffalion belirdi ve Hitokiri'nin yanına indi. Küçümser bir ses tonuyla Hitokiri'ye seslendi. " Ulu griffonları onurlandırdın mı yoksa korkak bir sürgün olmaya mı karar verdin." dedi.

Hitokiri " Geçmişin kalıntılarıyla yaşamaktan bıktım artık ;yokmuş gibi davransak da dışarıda bir dünya var ve ben bunu keşfetmek istiyorum." diyerek kendisini bile şaşırttı. Riffalion " Artık sürüden dışlanmış bir griffonsun Hitokiri seni sonsuz yalnızlığınla baş başa bırakıyorum." dedi ve gökyüzüne doğru süzüldü.

İçinde bir keder hissetmeye çalışan Hitokiri yumurtadan ilk çıktığı an kadar özgür hissediyordu kendisini. Sürüsünden dışlanmış bir griffon olduğunu artık Justin’e de açıklamak zorunluluğu hisseden Hitokiri içeri doğru usulca sokuldu. İşte o anda elf kızı mağara içinde çığlık çığlığa sağa sola koşturmaya başladı. Kızı unutmuş olan Hitokiri enson yapması gereken şeyin bir elfe görünmek olduğunu hatırlayıp bir anda ortadan kayboldu. Olanlara anlam veremeyen Justin korkudan baygın düşen Elanesse’ı yakalayıp birlikte birçok maceraya atılacağı kanatlı dostunu bulmak için ve dostluklarının temellerini attıkları konuşmayı yapmak için mağaranın dışına çıktı.

Ulu griffonların sözüdür : " Sürüsünü terk eden bir griffonu acı dolu yalnızlığı asla bırakmaz. "

THE GRYPHON RIDER 8

YENİ BAŞLANGIÇ



Hitokiri kayıtsızca bir köşede oturmakta olan Justin'e seslenerek "Bütün gün orda oturmak gibi bir planın yoksa biraz dolaşmaya ne dersin." dedi. İki metrelik bebek bakıcısının böyle davranmasına şaşıran Justin iki gündür gömediği gün ışığını özlemişti ve dışarı çıkmak istiyordu ve fazla istekli görünmeden bu teklifi kabul etti. Hitokiri bu gezintiyi hem biraz kafa dağıtmak hemde Justin'i tanımak için planlamıştı. Ve iki yoldaş hazırlanıp Darkness vadisine doğru yola koyuldular.

Yola çıktıklarında yanında rahatça yürümekte olan Hitokiri'ye şaşkınlıkla bakan Justin : "Sizin için görünmemenin bir yaşam tarzı olduğunu sanıyordum." dedi. Bunun üzerine Hitokiri'den küçümseyen bir çığlık yükseldi. Açıklamak yerine göstermeyi tercih eden Hitokiri saniyeler içinde ortadan kaybolup Justin'in arkasında belirivermişti. Griffonların asırlardır gizlenebilmesinin böle bir sebebi olmalıydı elbette. Justin bu hareket karşısında şaşırmış ve oldukça etkilenmişti. Hitokiri'ye güzel hareket kartal kafa diye takılmaya bile başlamıştı.

Darkness vadisine nerdeyse geldikleri bir sırada yürüdükleri patikaya yakın bir orman yolundan acı dolu bir kadın çığlığı yükseldi. Bu çığlığı duyan Justin kılıçlarını çekip sesin geldiği tarafa doğru koşturdu. Justin büyük bir ustalık gerektiren Tandarın çift kılıç tekniklerinin en genç ustalarındandı. Biri daha kısa olan iki kılıçtan kısa olan savunma ağırlıklı kullanılıyor ve bu iki kılıç adeta dans edercesine ölümcül bir savaş tekniği oluşturuyordu. Hitokiri Justin’e ne yapıyorsun diyemeden Justin orman yoluna çıkmıştı onun ardından Hitokiri'de güvenli bir yüksekliğe çıkıp olayları izlemeye koyuldu. Hala bağlı olduğu sürüsünün birinci önceliği gizlilikti nede olsa.

Yola çıktığında Justin plan yapmış olmayı diledi. Çünkü ikisi ölümcül yara almış üç elf atlısı on ogre tarafından yağmalanıyordu. Justin yaklaştığında üçüncü kişinin bir elf kızı olduğunu gördü ve korkudan ağlayan bu kızı gördüğünde garip bir duyguya kapıldı. Hemen denetimini kazanmaya çalışan Justin kılıçlarını çekip üstüne gelen ogrelere hiddetle saldırdı. Justin'in saldırısıyla dağılan dikkatlerden çalışıp kaçmaya çalışan elf kızı kafasına aldığı bir darbeyle bayıldı.

Justin'in on ogre karşısında şansı oldukça düşüktü. Kılıçlarıyla dans eder gibi savaşan Justin üç ogreye ölümcül yaralar açmıştı ancak omzuna aldığı bir mızrak darbesi devinimini bozmuştu ve bu dakikadan sonra Justin sadece savunma yapabilecek bir pozisyonda kalmıştı. Rakiplerinden sürekli baskı görüyordu. Havada ki Hitokiri artık bir şeyler yapması gerektiğini hissetti ve gürültüyle meydana indiğinde yedi ogrenin şoku atlatması epey zaman aldı. Bu sırada Justin önündeki iki ogrenin karnına kılıçlarını sapladı ve kan kaybı ve yorğunluğun etkisiyle baygın düştü. Beş ogre bir griffona rakip bile olamazdı. Ogrelerle işi bittikten sonra Hitokiri Justin ve hala nefes alan elf kızını yuvasına götürdü. Uçuş sırasında uslanmaz bir hayin olduğunu düşünen Hitokiri bu durumdan keyif almaya başlamıştı.

Bir elf bilgesi : "Gecenin en karanlık olduğu an sabahın en çok yaklaştığı andır." der. Yarın sabah Riffalion geliyordu ve Hitokiri yuvasında bir insan ve elf kızıyla ne yaptığını açıklamak zorunda kalacaktı... Griffon dostumuz istemeden de olsa kararını vermişti.

THE GRYPHON RIDER 7

SÜRÜ TOPLANTISI



Hitokiri'nin isteği üzerine sürü toplanmıştı ve bu olağan dışında bir şeyler olduğunu gösteriyordu. Gecenin karanlığıyla örtünen griffonların parlak gözleri birbirine sürtünen kılıçlar gibi ses çıkaran pençeleri dışında varlıklarını ele veren bir kısımları yoktu. Karanlığı delen gözleriyle sürünün şimdiki lideri olan Hoenheim Hitokiri'ye neden toplanmak istediğini soran gözlerle bakıyordu. Hitokiri hala Justini öldürmeyerek yaptığı sorumsuzluğu nasıl açıklayacağını bilemeyerek. Olanları anlatmaya başladı. Gelen emir doğrultusunda gittiği araştırma bölgesine avlanmakta olan bir insanın girdiğini ve onu yakalayıp sorguladığını anlattı. Buraya kadar griffonlar için herşey normaldi tabi ki Hitokiri sorgudan sonra griffonların mahremiyetini korumak için sorguladığı adamı öldürdüyse. Hitokiri sözlerine devam etti. Sorguladığım adam yuvamda esir dediğinde tüm griffonlarda bir şaşkınlık hasıl olmuştu.

Hitokiri asırlar önceki sürü lideri Rurouni'nin soyundan geliyordu. Eğer Hitokiri'nin bir eşi olsaydı bu büyük bir saygınlıktı ancak eşini bulamamış bir griffon sürü içinde hiç bir zaman hakettiği saygıyı görmezdi. Griffon sürüsü olağan üstü haller dışında senede bir kez Slayer kayalıklarında toplanırdı. Toplantılar dışında griffonlar eşleriyle birlikte kendi bölgelerinde yaşarlardı.

Ulu liderlerinin kanını taşıyan bir griffon nasıl olurda sürüsünü riske atacak riskler alabilirdi Hitokiri neden o insanı öldürmemişti. Tüm bu sorular ve şaşkınlık halinden sonra griffonların çoğu Hitokiri'ye öfkeli bir şekilde bakıyordu. Birçoğu hiddetle kanatlarını çırpıp pençeleriyle toprağı dövüyordu. Lider Hoenheim tiz bir çığlık attı ve sürüyü sessizliğe çağırdı. Uzunca düşündükten sonra Hoenheim Hitokiri'ye dönerek "Sırrımızı bilen kimse olmamalı evlat, dokuz griffon yumurtadan çıktıklarında buna karar verdiler ve bu bizim tek kutsal kuralımız oldu şimdi sen de bizden birisi olduğunu göstermelisin." dedi.

Artık Hitokiri için iki seçenek vardı. Ya kendisine benzeyen ve anlamsız bir bağ hissettiği Justin'i öldürüp sürünün mahremiyetini koruyacaktı. Ya da Justin'i öldürmeyerek sürüden dışlanmayı göze alacaktı ki bu griffonlar için ölümden daha kötüydü çünkü griffonların tek aileleri sürüydü. Hoenheim toplantının bittiğini bildiren cümlesinin sonunda Hitokiri'ye dönerek "İki gün sonra Riffalion seni kontrole gelecek eğer bize yüz çevirdiysen sonsuz yalnızlığa mahkum olacak bu sürüden sonsuza dek dışlanacaksın." dedi.

Hitokiri çok garip bir çaresizlik hissediyordu. Justin'i öldürüp hayata devam etmesi çok kolaydı. Fakat onu öldürdükten sonra sıkıcı hayatına kaldığı yerden devam edebilirmiydi. Derin düşüncelere dalan Hitokiri uyumakta olan Justin'e bakarken onu daha yakından tanımanın vereceği kararda etkili olacağını hissediyordu. Ama iki gün birini tanımak için kısa bir süreydi.

Bir cüce atasözü : "Bir cüce demir gibi olmalı, ateşli yollardan geçmeli eriyip şekillene bilmeli günün birinde tavında dövülmüş bir çekiç olup kendi dünyasını şekil vermelidir" der. Ve cücelerde bilir ki demir çekiç olmak için saatlerce dövülmeyi göze almalıdır. Belki de Hitokiri için zaman gelmişti.

THE GRYPHON RIDER 6

GRIFFONLA KONUŞMA



Justin vücudundaki ağrıları hissetmeye başlamış ve acı içinde gözlerini aralamıştı. Hitokiri adandaki genç griffonun yuvasındaydı. Tabi ki burası Justin’e daha çok bir mağara gibi geliyordu bu mağara Hitokiri için yuva olsa da Justin'in olmak istediği en son yerdi. Justin nerde olduğunu çözebilmek için etrafa bakınıyordu ki Justin'in uyandığını gören Hitokiri uzanmakta olduğu yerden büyük bir çeviklikle kalktı. Bu hareket doğal olarak Justin'in akıl almaz bir korku yaşamasına neden olmuştu.

Justin : Nerdeyim ben? Nesin sen? Benden ne istiyorsun? gibi korku içindeki bir insanın sorabileceği tüm gereksiz soruları soruyordu. Konuğunu daha fazla korkutmak istemeyen Hitokiri düzgün elfçesiyle cevap verdi. "Adım Hitokiri Battosai burası benim yuvam ya da mağaram artık sen ne demek istersen ve benim değil asıl senin elinde yay ve okla bölgeme girerken benden istediklerin çok önemli." dedi.

Justin bununla birlikte bir kez daha şoka girmişti. Justin karşısında duran iki metrelik yaratığa mı yoksa onun bir kral oğlundan daha iyi elfçe konuşa bilmesine mi şaşırmalıydı bilemiyordu. Justin bu karışık durumun bir rüya olmasını umarak titremekten alıkoyamadığı sesiyle olayları açıklamaya çalışıyordu. Justin Tandar da ki savaşı ve ana kalelerini kaybettikten sonra çok az sayıda insanın yeni krallarının önderliğinde Mendre ormanlarına sığındığını ve yeni geldikleri bu ormanda yiyecek içecek kaynaklarını keşif için bir seferinde oldukları şeklindeki olaylar zincirini anlattı. Hikayesinin sonunda cesaretini toplayan Justin Hitokiriye av sırasında geyik kovalarken bir anda üstüme sen saldırdın diyebilmişti. Bunun üzerine Hitokiri küçümser bir çığlık attı.

Emirleri kesin olan Hitokiri Justin'in tehlikeli olmadığı kanaatine varmıştı. Zaten istediği an onu öldürebilirdi tehlikeli olması da bir şeyi değiştirmezdi. Şimdilik Justin'in ölmesi gerekmiyordu ve Hitokiri konuşurlarken bu garip insanda kendinden bir şeyler bulduğunu hissediyordu.

Bu garip sohbetin ardından tehlikesiz olduğunu öğrenen Justin eşyalarını toparlamaya başlamıştı. Akşam üzeri de köye doğru gitmeyi düşünüyordu. Fakat gitmeye çalıştığında karşısında dikilmekte olan iki metrelik bir griffona takıldı. Hitokiri kesin ve emreder bir ses tonuyla : "Tehlikesiz olduğunu söyledim; ancak bu bir griffon gördükten sonra hiç birşey olmamış gibi gidebileceğin anlamına gelmiyor." dediğinde. Justin tüm bunların bir rüya olmadığından kesinlikle emin olmuştu. Justin insanlarından uzakta birçok tehlikenin olduğu çevrede daha ne gibi yaratıkların dolaştığını bilmediği bu topraklarda bir başına kalmıştı ve güvenebileceği tek şey daha önce onu nerdeyse öldüren iki metrelik dev gibi erkek bir griffondu. Hitokiri'yse Justin'i hemen öldürmeyerek büyük bir sorumsuzluk yaptığını düşünüyordu.

Zımcıkların yaşam felsefesidir. " Bir arı kovanına taş attıktan sonra ısırılmadan nehre ulaşmışsan gerçektende şanslısındır zımcık."

THE GRYPHON RIDER 5

KAYIP VARİS



General Duka tüm askerleri yakınına topladı ve konuşmasına başladı. "Beyler başarılı bir keşif yaptık bir su kaynağı bir çok meyve ağacı bulduk." dedi. arkasından hemen ekledi. "Fakat başarılı bir keşfin ardından köye böyle elimiz boş dönmemeliyiz. Bu yüzden bir av partisi düzenleyelim. Akşama kadar ormana dağılıp avlanalım ve yarın avlarımızla birlikte köye sevdiklerimize dönelim." dedi. Askerler sevinç çığlıklarıyla ormanın derinliklerine giderlerken. Justin şüpheyle generale baktı. Ama av zevkli bir uğraştı ve o da sırtındaki oku eline alıp avlaya bileceği birşeyler aramaya koyuldu.

Justin usta bir avcıydı iz sürme yeteneği sayesinde diğerlerinin farkına bile varmadığı yetişkin bir geyik bulmuştu. İlk okunu çekiyordu ancak tedirgin olan geyik bir anda koşturmaya başladı. Justin'de geyiği takibe koyuldu. Geyiğin peşinden koşturan Justin ormanın bittiğini ve kayalıkların başladığını farkettiğinde ters giden birşeyler olduğunu hissetti. Kovaladığı geyiğin kaçtığı yerde kan izlerini gördü ve bunu nasıl bir yaratığın yaptığını merak etti. Geyikten arda kalan sadece birkaç damla kan olamazdı. Justin farkında olmadan babasının istediği keşfi gerçekleştirmişti. O anda Justin göğsüne sert bir çarpmayla yere yığıldı sağlam zırhı onu yaratığın pençesinden korumuştu ama darbenin etkisiyle Justin baygın düşmüştü.

Gece yarısı olmak üzereydi ve tüm askerler elinde avlarıyla kampa dönmüş hikayelerini paylaşıyorlardı. Duka'nın istediği bu değildi ama artık yapacağı birşey yoktu. Duka korku içerisinde Justin'in avdan dönmemiş olduğunu farketti. İnsan krallığının veliahtı bir keşiftemi kaybolacaktı yani. Duka evlerine dönmek isteyen askerlere karşı denetimini sağlayıp sabahı bekleme kararı aldı. Sabah olduğunda Justin hala ortalarda yoktu. Tüm askerleriyle beraber Duka ormanı didik didik aradı ancak Justin’den hiç bir iz bulunamadı.

Duka gerçeği kabullenip köye dönmeye karar vermişti. Askerler huysuzlanıyordu ve her yer aranmıştı Duka prenste olsa kayıp bir insanı bulmak için askerlerini daha fazla zorlayamayacağının farkındaydı. Geldikleri yolları daha hızlı geri dönen askerler ve düşünceli Duka köye döndüklerinde söylenti hemen yayılmaya başlamıştı. Kralın şımarık oğlu olmaktan öte gidememiş Justin için kimse üzülmüyordu fakat kralın oğlunun keşiften dönememesi büyük bir olaydı ve hemen dedikodular başlamalıydı.

Duka kralın çadırına doğru sürdü atını. Sardus haberi aldığından beri büyük bir ikilem içindeydi. Oğlunun kaybıyla harap olan kral. Bir baba olarak tüm orduyu oğlunu aramak için seferber etmek istiyordu; ama bir kral olarak yurdunu ve insanlarını savunmak zorundaydı ve bu zor günlerde bir askerin bile değeri büyükken onları ormanda ki bilinmezliğe göndermek olanaksızdı. Keşiften sonra ormana girmek zorunlu haller dışında yasaklandı Justin'in kaybolmasından sonra ormanda bilinmeyen tehlikeler olduğu kesin şekilde anlaşılmıştı. İnsanlar daha fazla kaybı kaldıramazlardı. Peki acaba Justin'e ne olmuştu ?


Bir elf bilgesi "Lanetli olduğunu bildiğiniz bir yerde o laneti sınamaya kalkmayın sakın." der.

THE GRYPHON RIDER 4

GİZLİ KEŞİF



Sardus'un keşif ordusu yola çıkmak için hazırlıklarını nerdeyse tamamlamıştı. Ordunun başında Sardus'un uzun yıllardır silah arkadaşı ve dostu olmuş General Duka vardı. Sardus gizli görevi sadece Duka'ya açıklamıştı. Diğer askerler su ve yiyecek dışında keşfedecekleri şeyin farkında bile değillerdi. Sabaha karşı hazırlıklarını tamamlayan keşif ordusu halkın uğurlaması eşliğinde Mendre ormanının derinlerini keşfe doğru yola çıktı.

Sardus tek oğlu olan Justin'i de bu sefere göndermişti. Bu sayede haylaz oğlunun ordu sevk ve idaresi hakkında Duka'dan birşeyler öğrenmesini istiyordu. Kralın tek oğlu ve insan krallığının varisi olan Justin diğer savaşçıların aksine gücüyle değil aklı ve çevikliğiyle ön plana çıkan yetenekli bir savaşçıydı. Babası gibi sarışın mavi gözlü olan Justin'in yetenekleri onu tekli dövüşlerde nerdeyse yenilmez kılıyordu. Fakat Justin hiç bir zaman bir kral olabilecek yapıya sahip değildi. Justin bir kral oğluydu ordusunu en iyi şekilde yönetmek ve orduyu zafere taşımak onun sorumluluğuydu. Ama Justin savaşçıdan çok bir avcıydı tek başına avlanmayı sever gereksiz yere birisini öldürmenin mantıksız olduğunu düşünürdü ve savaşlarda yer almaktan hoşlanmazdı. Kralın varisi olarak savaşması kaçınılmaz olsa da Justin tüm halkların barış içinde yaşadığı bir Artus istiyordu. Justin halkının gözünde kralın şımarık oğlu olmaktan öte gidememiş başarısız bir prensti. Ancak Justin'e saygı duyulacağı günler pek uzakta değildi.

Keşif ordusu hazırlanmış ve yola koyulmuştu. Ormanın içine giren askerler gerginliklerini atmak için sarkılar söylüyor şakalaşıyorlardı. Uzunca bir zaman yol aldıktan sonra Duka'nın emriyle askerler bir kamp kurdular. Justin kamp ateşi etrafında şakalaşan askerlerden uzak bir ağacın altında uzanıyordu. General Duka yılların verdiği tecrübeyle tehlikenin farkında ve tetikteydi. Keşfin ikinci günü de ilk günü gibi olaysız geçiyordu ki Smorx adındaki iri yarı genç askerden acı dolu bir çığlık yükseldi. Tüm askerler saldırıya hazırlanırken Smorx'un kılıcını bileylerken beceriksizliği yüzünden elini kestiği anlaşıldı ve ağır şakalara maruz kalan beceriksiz Smorx acı içersinde eline hantal hareketlerle bir bez parçası sardı.

Duka sürekli askerlere emir veriyor askerlerin düzenli saflar halinde ilerlemesini sağlıyordu. Klasik keşif düzeninde ilerliyorlardı. Önde okçu atlı birlikler ve ardından mızraklı ağır atlılar geliyordu. Justin ağır atlıların arkasından sakince ilerliyordu. Her ne kadar askerler arasında pek sevilmese de ordudaki kimse Justin’e bir şey olmasını istemiyordu. Her ne kadar işe yaramazın teki de olsa Justin kralın varisiydi. Bu durumdan sıkılan Justin umursamaz bir edayla atını sürüyordu ona göre kendisi kimsenin korumasına ihtiyacı olmayan yetenekli bir savaşçıydı. Daha şimdiden babasının böyle bir keşif için fazla adam yolladığını düşünüyordu ve bu görevin altındaki gizli gerçeği merak ediyordu. General Duka’ya sormayı düşündü ancak babasının en yakın arkadaşı olan bu kendini beğenmiş adamla muhatap olmak istemedi. Nasıl olsa gizlenen gerçek zamanı gelince karşısına çıkacaktı.

Ormanın yakınlarında insanların olabileceği haberini alan Hoenheim hemen olay yerine yakınlarda tek başına yaşayan yetenekli griffonlardan biri olan Hitokiri’yi durumu araştırması için görevlendirdi. Hitokiri çok hızlı bir şekilde olay yerine geldi ve çocukların izlerini takip ederek bir köy olduğunu doğruladı.

Günün ortalarına doğru tecrübeli okçu Wilcox Duka'ya ileride bir su kaynağı olduğu haberini verdi. Duka yaşlı haritacı Arena'ya bu kaynağıda çizmekte olduğu haritaya eklemesini emretti. Keşif askerlere göre başarılı geçiyordu, Duka'ya göreyse her geçen gün başarısızlığa daha çok yaklaşan bir hal alıyordu. Bu keşif ordusunun ormana girişinden bu yana olaysız geçen dördüncü gündü ve Sardus Duka’ya beş günlük bir keşif yapacakları emrini vermişti. Yani Duka'nın Zımcıkların gördüğü yaratığı bulmak için çok az zamanı kalmıştı. Ve görevlerini başardığını sanan askerlerle bu iş çok daha zor oluyordu. Askerler evlerini ve karılarını özlemişti. Geri dönüş yolunu kısaltmak için yavaş ilerliyorlardı. Ama Duka'nın bu durumada bir çözümü vardı...

İnsan ataları der ki : "Askerlere umut vererek herşeylerini alabilirsin."

THE GRYPHON RIDER 3

ZIMCIKLAR


Mendre ormanları sınırında yaşamaya başlayan insanlar ve bu ormanın derinliklerinde yıllardır sakin hayatlarını sürdüren griffonların karşılaşması elbetteki çok uzun sürmeyecekti. General Duka'nın oğlu Sriko’nun çetesi cesur ve haşarı çocuklardan oluşan bir gruptu. Hepsi Zımcık Dağlarında doğmuş olan bu çocuklar kendilerine Zımcıklar Çetesi adını takmıştı. Yetişkinlerin ormandan çok korktuğunu ve mecbur kalmadıkça ormanın içlerine girmediklerini bilen çocuklar buna anlam verememişti. Yetişkinlerin ormana girmekten neden bu kadar çekindiğini ormana girerek öğreneceklerdi. Onlar Zımcıklardı ve kimse onlara zarar veremezdi. En azından onların böyle olduğuna sarsılmaz bir inançları vardı. Belkide o inançları bugün feci şekilde sınanacaktı.

Sriko ve diğer çocuklar ceplerini taşlarla doldurup ellerinde sapanlarla yetişkinlere görünmeden ormana girdiler. Bu onalar için uzun bir maceranın başlangıcıydı. Ormanın bilinen kesimlerinde yarım gün yol aldıktan sonra artık bilinmezliğe çok yaklaşmışlardı. O gün akşama doğru ağaçların bittiği ve keskin kayalıkların başladığı kayalık bir yere geldiklerinde yaptıkları keşfin sevinciyle hepsinin gözleri parlamıştı. Evet buldukları yer Slayer kayalıklarıydı. Kayalıkları gören çocuklar oraya ilk gitmek için tam yarışa koyuluyordu ki Duka'nın oğlu Sriko bu tarafa diye seslendi. Sriko liderleriydi ve çocuklar her ne kadar kayalıklara koşmak isteseler de Sriko'nun yanına gittiler ve ne bulduğuna baktılar. Sriko etraftaki birkaç ağaçtan en iri gövdeli olanın dibinde iki tane kristal yeşili taş bulmuştu.

Çocuklar keşiflerinin bir kanıtı olarak taşları köye götürmeye karar verdiler. Ancak taşlar altı çocuğun taşıyabileceğinden daha ağırdı ve Sriko dal parçalarıyla sedye benzeri bir taşıma aleti yapmayı önerdi. Tam bu sırada keskin bir kartal çığlığı duyuldu. Ardından bu sesin sahibi kendini gösterdi ve gürültülü bir şekilde yere indi. Çocukların götürmeye çalıştığı o taşlar bu griffonun yumurtalarıydı ve haklı olarak griffon çok kızgındı. Çocuklar daha önce hiç görmedikleri bu yaratık karşısında büyülenmiş gibi kaldılar. Kimi kanatlarına bakarken kimi keskin pençelerine bakıyordu ancak bu bir kaç saniyelik büyülenme anından sonra korku ağır bastı ve çocuklar çığlıklar içerisinde köye koşturdular.

Yumurtalarının güvenliğini şimdilik sağlamış olan griffon çocukları takip etmeye çalışmamıştı zaten onlar derslerini çoktan almışlardı. İnsanlarla ilk karşılaşan griffon Helenile isimli genç bir dişiydi. Yumurtaları yavrular çıkana kadar onları Slayer kayalıkları girişindeki ağaç dibine bırakmıştı. Yumurtalarını bulan çocukları korkutup kaçırmıştı ve şu an için güvendeydi ancak griffonlarrın lideri olan Hoenheim’a bu olayı bildirmeliydi. Helenile yumurtalarını alıp sürü liderinin mağarasına doğru uçarken Zımcıklar çok korkmuşlardı ve hızla köye doğru yol almışlardı. Köye daha bir günlük yolları vardı ama artık tanıdıkları topraklardaydılar. Yinede birbirlerini suçluyor ve korkuyla titriyorlardı. Zımcıklar köye vardıklarında herkes çok şaşırmıştı. Çünkü hiç birşeyden korkmayan bu haşarı çocukları ilk defa bu denli korkmuş görüyorlardı. Zımcıklar etrafta şuursuzca koşuşuyor ve "kaçın !!!" diye bağrışıyorlardı.

Bu gürültü patırtının üzerine kral Sardus çadırından çıktı ve büyük bir sessizlik sağlandı. Sardus bu küçük yaramazların yine oyun oynadığını düşünüyordu ama çocukların gözlerindeki inanılmaz korkuyu görmüş ve birşeylerin ters gittiğini anlamıştı.

Çocukları çadırına alan Sardus ağlayıp zırlayan çocuklar arasından Sriko'yla göz göze geldi. Sriko bir anda toparlanarak kralına gereken açıklamayı yaptı ve olayları harfi harfine anlattı. Tüm o konuşmanın içinde Sardus'un kafası ormanda daha önce hiç görmediğimiz garip bir yaratık vardı cümlesine takılmıştı. Bunun üzerine kral olayı çocukların yaptığı bir oyun olarak saklayıp ormana bir keşif ordusu gönderme kararı aldı ve ordunun en kısa zamanda hazırlanmasını dostu ve silah arkadaşı General Duka'ya emretti.

Halka ormanın haritasını çizmek varsa yeni yiyecek ve su kaynakları bulmak için gönderildiği beyan edilen ordunun asıl amacı çocukların anlattığı yaratığı bulmak ve tehlikeli görülürse onu öldürmekti...

Ve bir ogre atasözü " Kılıcımızla geldiğimizde herkes savaş için geldiğimizi bilir ve karşılık verir." der

THE GRYPHON RIDER 2

ARMADILLO OPERASYONU



Mendre ormanlarının unutulmuş ve karanlık yerlerinde yaşamaya mahkum olmuş ve tüm ırklardan kendini soyutlamış mağrur ve güçlü yaratıklar vardı. Buna sebep olmuş olan elfler çok eski dönemlerde bu yaratıklarla ittifak yapmış ve Artus'un en büyük gücü olmuştu. Aslan vücutlu kartal başlı bu yaratıklara Griffon deniyordu. Griffonlar güç ve asaletini aslandan , çeviklik ve gururunu “kartaldan almış mağrur ve kutsal yaratıklardı. Artus’a griffonların desteğiyle hükmeden elflere hiçbir ırk karşı çıkamıyordu ve Artus’ta ki savaşlar bu ittifak sayesinde durdurulmuştu. Lakin bu büyük güç bilge elfleri bile tamahkarlığa düşürdü. Tek büyük güç olmak isteyen elf kralı Armadillo gizli bir operasyonla elflerin gücüne güç katmış olan bu yaratıkların ortadan kaldırılması emrini verdi.

Güç sarhoşu olan Armadillo planladığı operasyonu hemen başlattı. Griffonların o dönemdeki lideri Rurouni adında güçlü ve asil bir griffondu Armadillo onu öldürmedikçe griffonları yenmenin çok zor olduğunu biliyordu. Sürü halinde yaşayan griffonların lideri giderse karmaşa çıkacaktı ve Armadillo bundan faydalanıp griffonları yeryüzünden silecekti. Olağan bir görüşme sırasında Armadillo Rurouni’ye bir suikast hazırladı ve öldürdüğü griffon liderinin kendisini öldürmeye çalıştığını herkese duyurdu. Armadillo’nun güvenilir adamları dışında elf dünyasında bu olayın iç yüzünü kimse bilmiyordu. Yıllarca dostluk içinde yaşayan elfler ve griffonlar Armadillo operasyonuyla ilk düşmanlık tohumlarını atmıştı.

Griffonlara kin duymaya başlayan elfler hazırlık yapıp griffon yuvalarına yürüdüler. Rurouni’nin kesilmiş başını griffon sürüsünün önüne atıp birden saldırıya başlayan elfler acımasız bir kıyım başlattılar. Dost bildikleri elfleri kendilerine saldırırken bulan griffonlar ne olduğunu anlayana kadar katledildiler. Bu olayın ardından Armadillo'nun emriyle isyan eden tüm griffonların kılıçtan geçirildiği tek gücün elfler olduğu bildirisi yayınlandı. Ancak Armadillo'nun hesaba katmadığı bir şey vardı. Elfleri bu denli güçlü kılan griffonların kuvvetiydi. Ve bu kuvvetin ortadan kalkmasıyla Artus yeniden kaçınılmaz savaşların diyarı oldu. Eski Mendre savaşlarının sonunda ogrelere yenilen elfler Sunadillo ormanlarına çekildiler. Ancak ogrelerde Mendre'de fazla kalamadı çünkü sürekli ormana giren taburlarca askerleri kayboluyordu. Geçen onca yıl ve kadim savaşların ardından lanetli olduğu söylenen bir Mendre ormanı ve artık sadece birkaç delinin uydurduğu bir hikaye haline gelmiş griffonlar vardı.

Griffonlar sadık yaratıklardı ancak hiç bir zaman aptal olmamışlardı. En güçlü griffon ailelerinden dokuzunun ilk yumurtaları kimselerin bilmediği Slayer kayalıklarının içinde bulunan Morrigan mağarasında yıllar önce saklanmıştı. Rurouni bilge bir griffondu ve elflerden böyle bir ihanet gelmesi halinde en azından gelecek nesilleri kurtarmak istemişti. Bu nedenle en güçlü griffon ailelerinin ilk yumurtalarını ve kendi hazırladığı griffon yasalarını Slayer kayalıklarındaki Morrigan mağarasına koydurdu. Bu bilgiye dokuz griffon ailesi dışında hiç kimse sahip değildi. Griffonların ilk yumurtası annesi öldüğünde çatlar. Ve ailesinin hatıralarıyla dünyaya gelir. Bu yüzden ilk yumurtadan çıkan giriffonlar çok asil ve bilge yaratıklardır.

Bilge Rurouni’nin bile hata yaptığı zamanlar vardı. Kanunlarını en iyi sekilde uygulayacak griffonun en sadık adamı Hoenheim olduğunu düşünmüş ve ilk yumurtalara kanunları öğretmesi için onu öldürülmeden önce Slayer kayalıklarına göndermişti. Aslında Hoenheim artık hiçbir ırkla iletişim kurmamayı savunan bir griffondu ve liderin yasalarında değişiklikler yaparak yeni griffon neslini sonsuz bir gizliliğin içine hapsetmişti.

Rurouni’nin bilgeliğiyle dünyaya gelecek olan bir griffon vardı ve hoenheim çareyi onun hatıralarını mühürlemekte buldu. Griffonlar mistik yaratıklardı saldırı ve savunma büyülerinin yanında mühürleme büyülerinde de oldukça iyi yaratıklardı. Hoenheim yumurtadan çıktığı sırada Hitokiri’nin tüm hatıralarını mühürlemiş ve griffonlar için Hoenheim dönemi resmen başlamıştı.

Yıllar önce Artus'a barışı getirmiş bu yaratıklar iyiliklerinin karşılığı olarak elflerin ihanetiyle ağır kayıplar vermişti. Slayer kayalıklarında anneleri öldürülürken doğan bu dokuz yavru Hoenheim’ın öğretileriyle tüm Artus halklarına sırt çevirmiş ve mendre ormanı derinliklerinde kendi halinde bir yaşam sürmüştü. Ta ki ogrelerden kaçan insanların eski ve tehlikelerle dolu Mendre ormanlarının kenarına gelişine kadar.

Eski bir cüce atasözünün dediği gibi "Lanet elfler bilge olduklarını sanırlar ama sadece kulakları uzundur."

THE GRYPHON RIDER 1

ÇARESİZ KAÇIŞ


Artus, yüz yıllar boyunca insan, ogre, elf ve cücelere yurt olmuş o muhteşem yer. Uçsuz bucaksız toprakları; Darkness vadisinden Silin adasına, Slayer kayalıklarından Haisengraft geçidine kadar verimli ovalar, yüksek dağlar, engin denizler ve çağlayan ırmaklarla şekillenmiş bir harikalar diyarı. Artus bu güzelliklerin bedelini yüzyıllardır süren ve bitmek bilmeyen savaşlarla ödüyordu. Artus’un verimli ovaları tarıma elverişli ve yerleşime uygun olduğu için bu topraklara egemen olmak isteyen insanları ve ogreleri sürekli karşı karşıya getiriyordu. Bu topraklar yüzünden ogreler ve insanlar yıllardır süren amansız bir savaş içindeydiler. Elfler ve cücelerinde insan ve ogrelerden aşağı kalır yanı yoktu. Elfler ormanlara egemen ve rahat bir hayat sürmek isterken cücelerse zenginlik içerisinde bir yaşam için ormanların içinde saklı kalmış madenleri istiyorlardı. Yıllar yılı süren savaşlar hiç bir ırkın aklını başına getirmedi. Ve Artus gibi bir harikalar diyarı bile savaş alanı olmaktan öte gidemedi.

Tandar'daki savaşı kaybeden insanlar sadece bir savaşı değil son savunma hatları olan Tandar kalesini ve kralları Zennon’u kaybetmişlerdi. Savaştan hemen sonra deneyimli bir savaşçı olan Sardus insan ırkının yeni kralı olmuştu. Sarışın mavi gözlü iri yarı bir adam olan Sardus keskin bakışları ve inanılmaz gücüyle yüreklere korku salan bir savaşçıydı. Savaştan sağ kurtulanların yeni önderi olan Sardus'un emriyle insanlar Mendre ormanları yakınlarına çekilmişlerdi. Elfler’in bile unuttuğu bu ormanlardan yararlanarak gizlenecek olan insanlar burada tekrar eski güçlerine kavuşmayı umacaklardı.

Tandar savaşını kaybeden insanlar artık ogrelere ve onların katıksız gücüne karşı koyamayacaklarını biliyorlardı. En azından yeniden güçlenene ve bir ordu kurana kadar gizlenecek ve savunmada kalacaklardı. Bu nedenle Mendre ormanları seçilmişti; çünkü bu ormanlar hem iyi bir gizlenme mekanı hem de elflerin kontrolünde olmayan bir bölgeydi. Yüzyıllar öncesinde Mendre’de elflerin yaşadığına dair kayıtlar bulunsa da elfler mendrede yaşadıkları olaylardan sonra orayı lanetli orman kabul etmişlerdir ve yüzyıllardır Mendre ormanında elf yerleşimi görülmemiştir. Garip bir şekilde elflerin olmadığı bu karanlık ormanda maden arayan cücelerin kayıplara karışmasıyla Mendre ormanında iblislerin yaşadığı ve ormanın lanetli olduğu söylentileri hızlı bir şekilde yayılmıştı. Ancak insanları bu lanetli yerden daha iyi koruyabilecek başka bir yer olmadığını herkes bilse bile Sardus da dahil olmak üzere tüm insanların içinde akıl almaz bir korku vardı. Ama insanlar bu korku sayesinde tetikte olup hayatta kalabilirlerdi. Bu korkular içerisinde Sardus liderliğinde kanlı Tandar Savaşın'dan hayatta kalan insanlar Mendre ormanlarına doğru kaçmaya başladılar.

Ogrelerin büyük çoğunluğu Tandar kalesini yağmalarken kaçan insanları gören bir gurup ogre sayılarına bakmaksızın peşlerine düştü. Nefret dolu bu yaratıklar insanları yer yüzünden silmedikçe Artus’a hakim olamayacaklarını biliyorlardı. Peşlerindeki ufak grubu fark eden Sardus başkaları gelmeden bu gruptan kurtulmak istiyordu ama Sardus’un riske atamayacağı kadar az adamı vardı bu nedenle özel bir birlik oluşturup ogrelere pusu kurmaya karar verdi. Bu birliğin başında da yeni kral olan kendisi yer alacaktı.

Kral Sardus en güvendiği adamı olan General Duka ve en iyi beş savaşçısıyla sayıları yirmi civarındaki ogrelerden kurtulmaya çalışacaktı. Sardus ve adamları ormanın girişinde pusu kurmuş ogreleri bekliyorlardı. Bekleyiş fazla sürmedi ve daha ne olduğunu anlayamadan yedi ogre yere düşmüştü. Sardus’un planı beklenenden iyi başlamıştı. Cesaretle atılan Sardus ve adamları geriye kalan şaşırmış ogreleri kolayca avladı ancak Kitamon’un acı çığlığına koşan adamlar onu karnında bir ogre kılıcıyla buldu ve ona saldıran ogre izlerden anlaşıldığı kadarıyla destek çağırmaya gitmişti. Yine de Sardus insanlarına kaçmaları için gereken zamanı sağlamıştı. Sardus ve adamları Kitamon’u da alıp ogre izcilerine iz bırakmamaya çalışarak hızla Mendre Ormanlarına doğru yola koyuldular. Ogrelere karşı Mendre’nin lanetli ormanlarının koruyuculuğuna güvenmekten başka çareleri yoktu artık. Mendre laneti ogrelerden kaçan insanları bekliyordu.


Cücelerin bilgesi Makamo Hamo der ki : "Güzel bir madenin olmadığı bir orman olmayacağı gibi, uzun kulaklı elflerin içinde olmadığı bir ormanda yoktur. Bu yüzdendir ki savaşırız yıllardır." Ancak cücelerin bilgesi bile yanılmıştır. Ve Mendre ormanlarında yüz yıllardır hiç elf yaşamamasının da elbette bir sebebi vardır...